ÇOK MU OLUR?


ÇOK MU OLUR?

Birkaç arkadaşla bir araya gelmiştik uzun zaman sonra.

Baktım iktidar, muhalefet, sağcı, solcu, dindar; aynı eskiden olduğu gibi. Bir araya gelerek hiç siyaset konuşmadığımız günlerdeki gibi…

Ülkeyi, geleceği, ekonomiyi, istihdamı, sağlık, adalet…

Hiç birimiz ne siyasi görüşü, ne tuttuğumuz takımı, ne de başka şeyleri konuştuk.
Muhabbetle yüz yüze baktık. Samimi güldük. Hâsılı hepimiz çok mutlu olduk.

Peki, sonuçta neye varıldı? Hem de eskilerin tabiri ile, ittifaken… 
Aklımda kalanları not ediyorum buraya. Umarım önce kendime sonra okuyanlara faydası olur.

Neden olmasın?

Yeniden bir barış ortamı oluşturulsa, kimse kimseyi hor görmese, ötekileştirmese. İnsanlar özgürce fikirlerini ifade edebilse. Korkmasa. Hatta korkuyu yok etsek olmaz mı acaba? 
Bu vesile ile İnsan içinde birikmiş olan kötü enerjiyi boşaltabilse. Yeniden “yahu ne güzel ülkemiz varmış” diyebilsek. 

    Ne güzel olurdu?

Yeniden affetsek herkesi, hepimizi. 

Hani diyoruz ya en zor zamanda, sıkıştığımızda; 

Allah'ım sen bizi affet, gözyaşlarımızı kimimiz dışarı kimimiz içeri akıtarak… 

Hatalar insan için diyoruz ya? 

Affetsek önce kendimizi, sonra başkalarını... 

Başkaları değil, zaten başkası yoktu ya hani? 

Başkalaştırmayacağız, ötekileştirmeyeceğiz dedik ya bir umut... 

Hepimiz birbirimizi affetsek. Herkes evlerine dönse. Çocuklarına kavuşsa. Anne babalarına sarılsa yeniden. 

Anne babalarını mezara koyamayanlar, ona yetişemeyenler mezarlara gitse ve gözyaşlarını akıtsa. Şefkatle merhametle Allah'tan sabır ve af dileseler. 

    Çok mu olur?

Siyaseten birbirine şaşı bakan herkes herkese artık şaşı bakmasa. Fikir elçileri, gazeteciler hiçbir şey olmamış gibi evlerine işlerine dönseler. 

Ailelerine, sevdiklerine şefkatle bakabilseler. Onlara bu imkanı sağlayacak olan erkler bunu yapıverse. 

Yani hepimiz hepimizi affetsek çok mu olur?

Yeniden kendi kendimizi sorguya çeksek. 

Tekrar normal ve meşru yollardan ülkeye hizmet için bir araya gelsek. Şucu, bucu demeden kendisini yetiştirmiş liyakatli insanlar görevlere getirilse, torpilsiz olarak. Şunun bunun adamı değil de VİCDANIN adamı olarak.

Onlar “çalışmak ve işini yapmak vatanını sevmektir” diyerek devam etseler işlerine. Dünya ile yarışsalar. Bu imkan  sağlansa. Üretim, istihdam aşkla ve sevgi ile bütünleşse. 

    Çok mu olur?

Hak yerini bulsa, adalet eşitlik ile bir arada "sadece zikredilmese", bir bütün kabul edilse. 

Yani adalet olsa çok mu olur?

Siyasi menfaati artık dine bağlamasak. Dinin bir gereği diye söylemesek. Yani din ile siyasi menfaati ayırsak.
 
Bana sana oy vermenin hizmet yarışı ve projeler ile olacağını bağdaştırsak, konuyu bu şekilde ortaya konmasını sağlasak. Hepimiz bunu kabul etsek, hayata böyle devam etsek 

    Çok mu olur?

Okullarımızda, evlerimizde, kahvehanelerde, kütüphanelerde, sokaklarda israfı yeniden anlatsak. Gelişmiş ülkelerin gelişmişliklerinin temeli olarak en öncelikli verinin tasarruftan kaynaklandığını anlatsak ve bunu yaşasak. 

    Çok mu olur?

- Yeniden iyi ahlak, adab-ı muaşeret, görgü, özgürlük, sevgi, hoşgörüyü nakış gibi işlesek çocuklarımıza 

    Çok mu olur. 

- Öğretmen yetiştirsek hem de en zeki ve dürüst kişilerden. Vatan aşkıyla yanıp tutuşanlardan; onlara en yüksek geliri versek. Dolayısıyla en iyilerin yetiştiği altyapıyı hazırlasak. Öğretmen, doktor, polis, asker, devletin diğer memuru için ilk kriterin vicdan olduğunu öğretsek ve onlara İNSAN GİBİ yaşayabilecekleri kadar imkan sağlayabilsek. Bu uğurda yarışta en iyileri olmak şeklinde alt yapı hazırlasak,

    Çok mu olur. 

- Yeniden kendi kendimize yetecek üretimi sağlasak, yani tarımı en iyi şekilde yaptırsak, üretimi teşvik etsek, hayvancılığı desteklesek; dolayısıyla etrafımıza dahi bu ürünleri satan bir ülke olsak çok mu olur?

    Çok mu olur? 

- Sanatımızı, kültürümüzü geliştirsek. Sanatçılar yetiştirsek. sanatımızı tüm dünyaya götürsek, anlatsak. 

    Çok mu olur?


    Olmaz elbette ama ben de aklımda kalan bu konuşulmuş verileri normalmiş gibi yazıverdim buraya. 

Halbuki buraya sıralayabileceğim daha o kadar çok şey var ki… 

İrkildim birden ve kendime geldim. 
Baya bir saçmalamışım dedim kendi kendime. 
Hayal kurmanın da bir sınırı olmalı. Hadi git işine bak. Üzerine vazife olmayan işlerle uğraşma dedim kendime.

Benimki de bir ümit işte. 
Konuşunca bir anda ümitleniverdik birden. 
Meğer hayal alemindeymişiz, uyanıkken bile görülebilen/yaşanabilen bir hayal alemi.

Uyandık şimdi. Hepimizin bir korku yaşadığını ama bunu tarif edemediğimizi gördük. 

Etrafıma bir bakıverdim. Artık ölülerden medet umulan bir zamanla karşılaştım ve sustum.

Kimin dediğini bilmiyorum. Ama hislerime tercüman oluyor, hem de yıllardır. 

"CAM KIRIKLARI GİBİDİR BAZEN KELİMELER. AĞZINA DOLAR İNSANIN. SUSSAN ACITIR. KONUŞSAN KANATIR" 

Aynen öyle. 

Ben, ne olur ki dedim. 
Meğer olmazmış deyip kapattım. 

Bu durumumun ölü toprağı serpilmiş ruh tanımı olduğu kafamda zonkladı. Tarihte bomboş yaşamış insan kılıklı varlıklar olarak yer alacak olmamız dışında bir gerçek yok...

Dedim ya artık ölülerden medet uman bir haldeyiz. 

Hesabı pahalı olacak bu kesin...
Hem de çok pahalı. 

Yıllar alacak bügün düzeltmeye başlasak. Kaç nesil bocalayacak maddi/manevi diyarlarda. Cevaplanamamış sorularda. Asla cevaplanamayacak sorularda. 

Doğru bildikleri yanlış, yanlış bildikleri doğru zannedilecek. Ama bunun da doğru olmadığı anlaşıldığında geriye bakacak ki; geri getiremeyeceği koca bir hayat yitip gitmiş. 

Çok ciddiye alınan dünyanın meğer ciddiye alınacak bir tarafı olmadığı gerçeği ile baş başa kalacak. 

Vesselam...





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TARIMSAL KALKINMA VE KÖYE DÖNÜŞ PROJESİ (2007)

EKONOMİK MİLAT (2020)

GENÇLİK NEREYE GİDİYOR?