BABAM
BABAM
Maalesef tarih yine tekerrürden ibaret olduğunu, kendi dünyamda
bir kere daha anlattı bana...
Zannediyorum benden sonra da bu böyle devam edip gidecek.!
Bizden önce bize söylendiği gibi, bizden olanlara da bizler hep söyleyeceğiz;
"Var olan değerlerin kıymetini bilin! Onların soluklarını hep
hissedin! Seslerini kulaklarınızdan uzak etmeyin! Dinleyin ne dediklerini, onlardan dua
ve iyi dileklerini isteyin…" Diyecek; ama yine belki onlar için de tarih tekerrür edecek, bizde ettiği gibi.
Bugün benim yazdığım şu satırlar gibi; kendi iç dünyamdaki
feryatlarım, gözyaşlarım gibi; belki onlar da bir Ahhh! Diyecekler bir gün...
Aslında bu tür şeyler yazılması veya söylenmesi işin sırrını kaybettiriyor zannediyorum. Ama anlatacağın, konuşacağın, içini dökeceğin yerin olmaması veya az olması Yaşama Sarılma Gayreti ve mücadelesi için bunlara yöneltiyor. Benimkini de böyle anlamanızı isterim.
Aslında herkesin gizli kahramanıdır babası. Ben öyle kişiler tanıdım ki; huzurdan bihaber, ayyaş, kumarbaz, huzursuzluk kaynağı babası olmasına rağmen sesini duyduğunda heyecanlanan, hastalığında tir tir titreyen, öldüğünde göz yaşına boğulan... evlatlar tanıyorum.
Evet, Baba adı üzerinde hayat kaynağı. O öyle bir sır ki; bütün dinlerde anne ile kutsal kabul edilen varlıktır. Hatta bir hadiste; "babanın evladına duası peygamberin ümmetene duası gibidir" der.
Ben de bu bakış açısıyla kendi dünyamda algıladığım ve gözlemlediğim babamı yazmak istedim. Umarım işin sırrı ve gizemi kaybolmaz. Umarım, ama korkumun varlığını da söylemeden edemiyorum.
Aslında bu tür şeyler yazılması veya söylenmesi işin sırrını kaybettiriyor zannediyorum. Ama anlatacağın, konuşacağın, içini dökeceğin yerin olmaması veya az olması Yaşama Sarılma Gayreti ve mücadelesi için bunlara yöneltiyor. Benimkini de böyle anlamanızı isterim.
Aslında herkesin gizli kahramanıdır babası. Ben öyle kişiler tanıdım ki; huzurdan bihaber, ayyaş, kumarbaz, huzursuzluk kaynağı babası olmasına rağmen sesini duyduğunda heyecanlanan, hastalığında tir tir titreyen, öldüğünde göz yaşına boğulan... evlatlar tanıyorum.
Evet, Baba adı üzerinde hayat kaynağı. O öyle bir sır ki; bütün dinlerde anne ile kutsal kabul edilen varlıktır. Hatta bir hadiste; "babanın evladına duası peygamberin ümmetene duası gibidir" der.
Ben de bu bakış açısıyla kendi dünyamda algıladığım ve gözlemlediğim babamı yazmak istedim. Umarım işin sırrı ve gizemi kaybolmaz. Umarım, ama korkumun varlığını da söylemeden edemiyorum.
Babam yirmi yaşına henüz girmişken, daha hayatın baharının başında (Bizim geleneklerimize temelden aykırı olmasına rağmen) 18 yaşını dolduramamış birisi ile evlenip daha tam 20 yaşını doldurma
arifesinde dünyaya gelmişim. İstanbul üniversitesi Hukuk Fakültesini 1. Olarak
kazanmış, aynı üniversitede tıp fakültesini de aynı şekilde kazandığı halde evrakı
postadan kayıt tarihinden 6 ay sonra geldiği için gidememiş, müracaat ettiği vekil öğretmenliği kabul edilince öğretmen olarak hayata
başlamıştı…
Evlendiği kadın 18 yaşını doldurduğunda resmi nikâh
kıydıramamışlar; 18 ni doldurduktan sonra anı olsun diye de bir kere daha gelinlik giyip resim
çektirmişler. Ben doğduktan 2 yıl sonra yani bizzat nüfus
müdürlüğüne giderek doğum tarihim olarak yazdırmış…
Babam…
10.10.2017 de nikah kıydığı tarihte (2017 rakamlarının toplamı da 10
ediyor) (Biraz devlet bahçeli hesabına benzedi :) ruhunu teslim ederek hakka yürüdü.
Böyle bir tarih işte. Kim ne anlarsa anlasın. Benim için çok
ama çok anlamlı.
İlk çocuğunun doğum tarihini nüfusa yazdırırken kader de bir
yerlere başka şekilde yazıyordu o tarihi sanki.
365 gün içinde bir ihtimalin kader tarafından kazındığını
elbette bilemezdi babam.
Ve kader tecelli ediyor 10.10.2017 de dünyadan ahirete göçün
imzasını atıp gidiyordu.
Ebedi âleme.
Asıl bekleyenlerinin yanına.
Asıl sevdiklerinin yanına..
Babam,
1945-2017
İlkokul öğretmenimdi. Benim gibi yüzlercesinin…
İçesine ellerini tutabilmiş, babacım diyebilmiş olmamanın
yarası elbette var bende. Sadece bende yok hemen tüm kardeşlerimizde bu özlem hep oldu.
Bununla birlikte yapamamışlık hisleri ne kadar da çok iz
bırakmış meğer.!
Hayatı kıt kanaat geçti. Cebinde artmış bir parası olduğunu
hiç hatırlamıyorum. Ama onun kadar okuyan, zamanı verimli kullanan etrafımda
çok az insan gördüm. En çok hatırladığım özelliği hiç kimseye YOK demediğidir.
Dolayısıyla ona her ulaşan mutlaka ondan bir fayda
sağlamıştır şu veya bu şekilde.
Onun en büyük mirası yetiştirdiği öğrencileri idi. En
başarısız ve faydasız diyebileceğim öğrencisi benim desem abartmış olmam.
Gerçekten bu konuda boşu yok desem az bile olur. Yani sonu kötü olmuş bir
öğrencisini hatırlamıyorum.
Hayat disiplinini hep hissettik üzerimizde. Hepimizin en
doğru yerde olmamızı elbette istiyordu ama kahrolası çevre faktörü onda da en
belirgin şekilde ortaya çıkıyordu. Aşamalı olarak hayat herkesi olgunlaştırır. Babam da
kendisini hiç durmadan geliştirmiştir. Yaşına, konumuna bakmadan geriye bakıp
gerekiyorsa özür dilemesini bilecek kadar da objektif birisiydi.
Bize bu bağlamda iliklere kadar işlediği söz ve davranışları;
yalana tahammülsüzlüğü idi. Bununla birlikte Başımızı eğdirecek bir iş
yapmamayı ve aile sadakatini çok önemsediği hayat prensibini işledi hep.
Bir
de “hesabını ödeyemeyeceğiniz yemek davetine gitmeyin” nasihatini hiç
unutmuyorum.
Bu konuda bende de yaş kemale erince babama, kalabalık bir aile
toplantısında o sözünü hatırlatınca, nedenini kuzeni Lisan amcama
anlattırtılmıştı. Dinleyince hak vermiştim J
Canım Babam…
Canımızın içi babam…
Ben en çok bize yaptığı dualarını özleyeceğim.
Duamızı kaybettik…
Hayatının hiçbir döneminde doğru bildiği yoldan dönmedi.
Ama Donkişotluk da yapmadı.
Çaresizlik içinde çırpınıp durdu...
Vefatından önceki 1 haftada 3 ayrı cenazeye iştirak etti. Her
birisi 200-250 km olan yolu kendi sürdüğü araçla gidip gelerek vazifelerini
aksatmadı.
Hasretleri vardı, benimle paylaştığı birçok sırrı…
Benimle
mezara gidecek sırları.
Bunlar bazen gırtlağımı parçalıyor. Haykırasım geliyor
her birisine. Ama söz verdim ona, hiç kimseye hissettirmeyecektim.
İçinde yangın vardı. Özellikle bir iki yıldır sönmeyen bir
yangın! Onu önceki çektikleri bu kadar hırpalamamıştı, bu hasret kadar. Ama her şeye
rağmen dimdik duruyordu.
Pazar gece 23.00 te aradı beni. O saatlerde hiç aramazdı. İlk
defa o kadar geç saatte aramıştı. Ateşim çıkıyor ama ateş düşürücü alınca
düşüyor dedi.
Geriye dönük 40 yılı anlattı bana. Bu kadar seri, objektif ve
akıcı bir iletişimini hatırlamıyorum. Sonra devamlı dua etti durdu bana,
bizlere, torunlarına, hepimize.
Dedim; Baba, bunaldım, ne olur yeter artık. Kızdım biraz. L Dilim kurusaydı da kızmasaydım.
Yarın
hastaneye git bana haber ver dedim…
Olur dedi, ama bu sefer haber vermedi.
Kendisi gitti hastaneye. Kardeşi
(amcam) çağırmış yanına. Ertesi gün öğle yemeği yemiş. Yemekte kendisinin iyi olmadığını ve ayaklarının hızla soğuduğunu anlatırken hem veda etmiş hem de gitmeyi çok istemiş sanki.
Akşam üzeri yoğun bakıma alındıktan sonra 20.00 de hayata
gözlerini yummuş. (Hastane raporunda öyle yazıyor) 10.10.2017.
Dedim ya; herkes gibi ben de babamı kaybettiğim an anladım
babasızlığımı. Hala arada bir telefona elim gidiyor bir şey aklıma geldiğinde
sormak için. Kaç kere yaptım bunu bilmiyorum, kaç kere telefon elimden düştü
bilmiyorum.
Ama nafile. Ulaşamayacağımı anladım artık!
Onu yıkamak bana nasip oldu. Ellerimle toprağa verdim.
Buna rağmen hala arayıp hal hatır sorar gibi heyecanla bekliyorum…
Vefatından 4 ay önce bayramda birlikte gittiğimiz köyümüzdeki mezar ziyaretinde ağlayarak gösterdiği
yere defnettik. Hâlbuki kendisine “BABA ORAYI KENDİME AYIRDIM, BENDEN İSTEME”
demiştim. Tebessüm edip, daha dur sen demişti.
Arkadaş gibiydi babadan çok…
Söylediği yerde uğurladık…
Asil bir Çerkez adam nasıl olunduğunu onda gördük biz ve bir daha şahit olduk.
Akın akın gelenler arasında yüzlercesi o kadar güzel sözler söyleyerek döndüler
ki hiç birisini unutamam. Ama babamı defnettikten sonra yanıma gelen tanıdığım birisi;
“oğlum ben 83 yaşındayım. Azmi bizim için çok değerli birisiydi. Bu zamana
kadar buralarda böyle bir kalabalık olmadı. Ne kadar iftihar etsen azdır. Merak
etme o çok iyi birisi ve ondan hepimiz razıyız” dedi. Burada yazamayacağım çok güzel şeyler daha anlattı.
Dedim ya başta; gerçek değerler kaybedilince anlaşılır. Biz de anladık ama iş işten geçti.
Dedim ya başta; gerçek değerler kaybedilince anlaşılır. Biz de anladık ama iş işten geçti.
Bir gün onun acısı mutlaka hafifleyecektir. İnsan olmanın
verdiği bir durum bu. Belki daha büyük acılar da yaşayacağız. Ama evlatları
olarak bir söz söylemek bana düşer mi bilmiyorum. Ama en azından kendim için
birkaç kelam etmek istiyorum.
Öncelikli olarak ona; bana hayatta lazım olacak temel
öğretileri öğrettiği için sonsuz teşekkür ediyorum. Onun hayal ettiği bir evlat
olamadığımın bilincindeyim. O hep bize hakkını helal ettiğini söyledi ama ben
bu hakları helal ettirecek bir evlat olabilmiş değilim. Bunun ezikliğini her
zaman yaşıyorum. Ama onunla aramızdaki ve gururla söyleyeceğim tek tesellim “onun bir sırdaşı” olduğumdur.
Hepimizin eksiklerini sakladı,
Canı pahasına hepimizi savundu,
Ama onun derdini anlayamadık. Derdini dert edinemedik. Onu mutlu
edemedik. Ama o bunu hiç ama hiç önemsemedi.
Neler yazardım, söylerdim neler… Ama fazlası olmuyor işte.
Bazen aklıma gelmiyor değil; Susuyorum...
Taşıdığı, taşımak zorunda hissettiği dertlerinden kurtuldu, diyorum. Orada karşılayacak dostları ile bizleri beklerler belki.
Taşıdığı, taşımak zorunda hissettiği dertlerinden kurtuldu, diyorum. Orada karşılayacak dostları ile bizleri beklerler belki.
Vefatı ile alakalı en çok da şuna mutlu oluyorum. Kimseye "eyvallah" diyecek muhtaçlık yaşamadan, kimsenin bakımına muhtaç olmadan, sanki görerek ve bilerek gitti...
Nazlı Babam...
Daha 1 yılı dolmadan ne kadar çok ihtiyaç duyuyorum
anlatamam. 52 yaşını doldurmuş olmama rağmen çok ama çok arıyorum. Hasretle,
özlemle arıyorum.
Zannediyorum bu azalmayacak.
Ne büyük bir birleştirici unsurmuş meğer.
Ah be babam, sana anlatacak çok sözümüz kaldı.
Son 2 yıla yakın içinden geçenleri günlük halinde not etmiş. Neler
yazmış neler…
Sessizliğin bir feryadı olurmu bilmiyorum. Ama öyle bir
feryat ki anlatamam.
O notların arasında “Eski Dostlar” şarkı sözünü de yazmış… Arada bir rastladığında dinliyormuş meğer.
Yüreğine sığdıramadığı başka şeyler de yazmış. Gün be gün.
(Eğer şartlar uygun olup zamanım da el verirse bunları
içeren bir şeyler yazmak isterim. Hem onun adına bir anı olur)
Evlatları olarak ona layık olmaya gayret edeceğiz. En azından ben bunun sözünü veriyorum.
Allah mekânını cennet etsin canımız Babam.
Ruhun Şad Olsun.
Lütfen bizleri yalnız bırakma o ter temiz ruhunla. Ne olur! Çok ihtiyacımız var buna. Hem de bütün evlatlarının buna ihtiyacı var.
Hem de şu günlerde.
Canım Babam…
Sizler, bir Fatiha da olsa okumanızı istirham ediyorum.
10.10.2018
Erdal hocam Bir yasîn,3ihlas bir Fatiha okudum mevla kabul buyursun Allah rahmet eylesin,sizlerede Rabbim sabrı Cemil versin.yaziyi okudum ve çok etkilendim,measselam
YanıtlaSil